Müslümanların en büyük manevi hastalığı: GAFLET

“İnsanların hesaba çekilecekleri gün iyice yaklaştı; halbuki onlar gaflet içinde haktan yüz çevirmektedirler. “

(Enbiyâ Suresi 1. Ayet)

Müslümanların en büyük manevi hastalığı gaflet yani Allah’ı gündemlerinde tutmadan yaşamaktır. Peki bu manevi hastalığı nasıl tedavi edebiliriz?

Bu sorunun cevabını aramak için öncelikle gafletin ne olduğunu ve neden bu kadar tehlikeli olduğunu anlamamız gerekir. Gaflet, kelime anlamı olarak dikkatsizlik, ilgisizlik, unutkanlık demektir. Manevi anlamda ise Allah’ı, ahireti, peygamberleri, kitapları, melekleri ve diğer iman esaslarını unutmak veya bunlara gereken önemi vermemek demektir. Gaflet içinde olan bir Müslüman, Allah’ın emir ve yasaklarına uymaz, ibadetlerini ihmal eder, dünyevi zevk ve heveslerine kapılır, günah işlemekten çekinmez, ahireti düşünmez, kendini hesaba çekmez. Bu durumda gafletli Müslüman, hem dünyada hem de ahirette büyük zararlara uğrar.

Gafletin tedavisi ise zikirdir. Zikir, Allah’ı anmak, O’nu hatırlamak demektir. Zikir sayesinde Müslüman, Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini, rahmetini, adaletini ve diğer sıfatlarını sürekli hatırında tutar. Zikir sayesinde Müslüman, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eder, ibadetlerini yerine getirir, günahlardan uzak durur, ahirete hazırlanır, nefsini terbiye eder. Zikir sayesinde Müslüman, hem dünyada hem de ahirette büyük nimetlere kavuşur.

Zikrin en güzel şekillerinden biri Kur’an okumak ve anlamaktır. Kur’an, Allah’ın kelamıdır ve bize hayatın her alanında rehberlik eder. Kur’an okuyarak ve anlayarak Allah’ı daha iyi tanırız ve O’nun rızasını kazanmaya çalışırız. Kur’an okumak aynı zamanda kalbimizi temizler, ruhumuzu aydınlatır ve bizi huzura kavuşturur.

Zikrin diğer bir güzel şekli ise tesbih etmektir. Tesbih etmek, Allah’a hamd etmek, O’nu yüceltmek, onun birliğini ve tekliğini kendi nefsimize tekrar tekrar duyurmaktır. Tesbih etmekle Allah’ı gündemimizde tutar ve O’nun nimetlerinin ve zatının her daim farkına ve şuuruna varabiliriz. Tesbih etmekle Allah’a yaklaşırız ve O’nun sevgisini kazanırız. Tesbih etmekle dilimizi hayra alıştırırız ve kötü sözlerden korunuruz.

Zikrin bir başka şekli de dua etmektir. Dua etmek, Allah’a yalvarmak, O’ndan istemek demektir. Dua etmekle Allah’a muhtaç olduğumuzu gösteririz ve O’nun yardımına sığınırız, yani kul olduğumuzu idrak eder, Rabbimizi ikrar ederiz. Dua etmekle Allah’a güveniriz ve O’nun kaderine razı oluruz. Dua etmekle kalbimizi yumuşatırız ve merhamet dilenerek merhamet öğreniriz.

Zikrin başka bir şekli de salavat getirmektir. Salavat getirmek, peygamberimize selam vermek demektir. Salavat getirmekle peygamberimize, Allah’ın sevgilisine sevgimizi ifade eder, bağlılığımızı, biatımızı yenileriz ve O’nun sünnetine olan bağlılığımızı gündemimizde tutarız. Böylece ümmet bilincimizi, yani en iyi kul olma gaye ve gayretimizi pekiştiririz.

Hülasa zikir Allah’ın razı olduğu amalleri işleyip bu amellerle ona tam bir kul olmayı arzulamak, onun razı olmadığı amellerden kaçınıp gaflete karşı direnç kazanmaktır. Böyle zikrederek gafletten kurtulabiliriz. Zikreden bir Müslüman gaflete düşmez; gaflete düşen bir Müslüman zikretmez. Zikir, gafletin panzehiridir. Zikir, Müslümanın hayatıdır. Zikir, Allah’ın rızasını kazanmanın yoludur. Zikir, Allah’ın sevgisini elde etmenin anahtarıdır. Zikir, Allah’ın dostu olmanın sırrıdır. Zikir, Allah’ın cennetine girmenin vesilesidir.

Allah bizleri zikredenlerden eylesin. Amin.