Sizden Gelenler

Kardeşinin ayıbını söylemenin çirkinliği
İsa (a.s) buyurdu ki: “Kardeşi uyurken elbisesini alıp avret yerini açıkta bırakan kimse hakkında ne dersiniz?” “Bunu kim revâ görür” dediler. İsa (a.s): “Siz bunu revâ görüyorsunuz ki, din kardeşlerinizin ayıbını görüp de başkalarına açıyorsunuz” buyurdu.

İmam Gazali, Kimya-yı Saadet, Ahiret Dostlarının Arkadaşlık Hakları
 

İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi Hazretleri (K.S.) buyurmuşlar ki:

“Mürşidi Kamil, dünya hırkasını soyunup ahiret(maneviyat) hırkasını giyinen kişidir. Ben ihvanım arasında kimin Şeyhlik yapıp yapamayacağını bilirim; ama bunu tayin etme yetkim yoktur. Peygamber Efendimiz (SAV) dört halifesi ile bana bildirirler, ona göre ben açıklayabilirim. Zira Mürşidi Kamil, Peygamber Efendimizin(SAV) hem vekili, hem varisidir; onun için de doğrudan kendisi kendi vekil ve varislerini tayin etmektedir.”
 

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.) buyurmuşlar ki:

“Evlatlarım, aslolan istikamet üzre olmaktır.

En büyük hal, Kur’an ve Sünnet üzre, istikamet üzre bir ömür yaşamaktadır.

Bir kimsenin havada uçtuğunu, suyun üstünde yürüdüğünü görseniz, eğer bu kişide iman yoksa, Kur’an ahlakı ve sünnete ittiba yoksa bu hallerin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Suda balık da yüzer, havada kuş da uçar; aslolan iman ve ihlastır.

En büyük keramet, Kur’an ahlakı, Sünnete ittiba doğrultusunda, istikamet üzre, imanla ve ihlâsla son ana kadar yaşamaktır. Bunca günahımıza rağmen hala ayakta olmamızdan büyük keramet var mıdır..”
 

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.) buyurmuşlar ki:

“Bana danışana ben Hekimim

Bana danışmayana ben kimim”
 

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.) bir sohbetlerinde buyurmuşlar ki:

“Kardeşim, yolumuz, Sünneti Seniyye yolu, Sıddık-ı Azam yolu, Nakşibendî yolu.

Peygamber Efendimiz (SAV), Ebubekir Sıddık (R.A.), Şah-ı Nakşibendî Efendimiz, yolumuzun Büyüğü olan Pirlerimiz Mevlana Halit Hazretleri (K.S.), İhramcızade Hazretleri (K.S.), Hafız Efendimiz (K.S.) ne anlatmışsa biz de onu anlatıyoruz.

Yolumuz onların yolu.

Yolumuzda muhabbet sohbet iledir.”
 

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.) buyurmuşlar ki:

“Nefsini tezkiye etmemiş (temizlememiş) bir insan adeta canlı bir bomba gibidir. Nefsinin ona nerede, ne zaman, nasıl bir oyun oynayacağını bilemez. Kendini beğenir. Nefsine kapılır. Hiç ummadığı bir anda ve yerde bir de bakar ki, nefsi onun sırtını yere vurmuş, adam ne olduğunu bile anlayamaz. Nefis sinsi bir düşman gibidir. Nefis, şeytandan da daha eşeddir. Kişinin en zayıf anını kollar. Onu en aciz anında yakaladığında sırtını hemen vurur yere. Onun için Allah dostları hiç kendilerinden emin olmamışlar ve olan hallerinden nefislerine kendilerine en ufak pay çıkarmamışlar, hep bir yerde bir bit yeniği aramışlar.”

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin sadık bir talebesi anlatıyor:

Efendimiz sohbetlerinde bizlere daima şu nasihatlerde bulunmaktadır.

“Evlatlarım, aslolan istikamet üzre olmaktır.

En büyük hal, Kur’an ve Sünnet üzre, istikamet üzre bir ömür yaşamaktadır.

Bir kimsenin havada uçtuğunu, suyun üstünde yürüdüğünü görseniz, eğer bu kişide iman yoksa, Kur’an ahlakı ve sünnete ittiba yoksa bu hallerin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Suda balık da yüzer, havada kuş da uçar; aslolan iman ve ihlastır.

En büyük keramet, Kur’an ahlakı, Sünnete ittiba doğrultusunda, istikamet üzre, imanla ve ihlâsla son ana kadar yaşamaktır. Bunca günahımıza rağmen hala ayakta olmamızdan büyük keramet var mıdır..”
 

Hafız Muhammed Özcan Efendi(K.S.)  Hazretlerinin  ihvanlarından birisi anlatıyor:

Merhum Hafız Özcan Efendimiz (K.S.) bir sohbetlerinde şunları anlatmıştı:

“Anne baba evladını sever, evlat anne babasını sever. Ama hiçbir evlat anne babasını daha çok sevemez.

Mürşidi müridini sever, mürid mürşidini sever. Ama hiçbir mürid mürşidini daha çok sevemez.

Peygamberi ümmetini sever, ümmeti peygamberini sever. Ama hiçbir ümmet peygamberini daha çok sevemez.

Allah kullarını sever, kulları Allah’ı sever. Ama hiçbir kul Allah’ı daha çok sevemez.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Bir gün Pazar akşamı vekalede hatme ve sohbetten sonra memleketten gelen babam ve bize ihvan ağabeylerden birisinin evinde akşam yemeği tertip etmişlerdi. Mevsim kıştı. Vekaleden gideceğimiz eve kadar mesafe yakın olmasına rağmen, havanın soğuk olması sebebiyle, arabayla gidilmesi gerekiyordu. Arabayı yeni aldığımız zamanlardı. İçimden, Allah’ım keşke Efendim bizim arabayla gelse diye geçirdim. Birazdan Efendim vekaleden çıktı. Bizim arabaya doğru yönelerek diğer ihvanlara ‘biz bununla gideceğiz’ buyurdular. Evet. Efendim teveccüh ederek ben fakiri şereflendirmişlerdi. İçimden hamdettim Allah’a. ‘Hayırlı olsun’ buyurdular ve dua ettiler. ‘Bizim değil Efendim, sizin’ dedik Elhamdülillah. Efendimin duası bereketiyle aracımın çok hayrını gördüm, Allah beni nice kazalardan özel siyaneti ile korudu.

Eve geldik. Akşam yemeğini yedikten sonra ihvan ayabeyimizin meyve ikramı oldu. Meyve dolu kap Efendimin önündeydi. İçimden ‘Efendimin mübarek ellerinden meyve yemek nasip olur mu acaba’ diye geçti. Hemen bu adapsız düşünceden dolayı nefsimi kınadım. Derken biraz sonra Efendim meyve dolu kaptan soyulmuş bir elma parçasını uzatarak yememi buyurdular. Utanmıştım. Mübarek Efendim gönlüme teveccüh etmiş ve beni onurlandırmıştı. ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

 “Nezaket ve letafeti, edep ve inceliği en nazenin çiçeklerden bile daha nezihti.

O’nun (K.S.) mübarek nazarları ölü kalplere hayat bahşediyordu.

O’nun huzurundayken dünyaya ait meşgalelerimizi unutuyorduk.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Yemek yemesi, konuşması hep tane tane idi.

Yemekten önce ve sonra muhakkak ellerini yıkardı.

Yemeğe besmele ile başlardı.

Yemeğin başında ve sonunda tuz kullanırdı. Bu amelin hikmetlerinden bahsederdi. Tıbbın yeni öğrenebildiği bu hikmeti Peygamber Efendimiz’in(SAV) yüzyıllar önce tatbik ettiğini söylerdi. Kendilerinin sünnete ittiba niyetiyle bu ameli işlediklerini beyan buyururlardı.

Bir âdeti niyetinizle taat hükmünde kılarsınız, bir taati de niyetinizle adet hükmünde kılarsınız derdi.

Yemek yerken önünden yerdi.

Bizim yolumuzda nefis terbiyesi hiç yemeyerek değil, ölçülü yiyerek ve yediklerimizi ibadet ve zikirle hazmetmekle olur buyururlardı.

Yemek yediğimiz kapta, su veya çay içtiğimiz bardakta hiçbir bakiyenin kalmamasını ister ve buna itina gösterirlerdi.

Efendimizin (K.S.) bulunduğu sofrada bulunmak, aynı kaptan yemek yemek bulunmaz bir saadetti benim için.

Yemekte şu şekilde dua ettiğini işittim:

“Efdalüd dua Elhamdülillah, Efdalüzzikir Lailahe illallah”

[En makbul-efdal dua, Allah’a hamdetmek; En makbul-efdal zikir; Allah’tan başka ilah/yaratan, yaşatan, yöneten olmadığını söylemek. ]”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin sadık ihvanlarından ve ders-hatim hocalarından birisi anlatıyor:

“Bir gün kırlarda dolaşırken, işlerimizin yoğunluğunun arasında biraz bunalmıştım.

Kuru çalı çırpı toplamam gerekiyordu.

Bütün gayretimle aramama rağmen bulmaya muvaffak olamıyordum.

Gördüklerim hep yaş çalı çırpıydı.

Derken bir de Efendimizin gözüyle arayayım diye geçirdim içimden.

Birden telefonum çaldı.

Arayan Sultanlar Sultanı’ydı(K.S.)

Her an ihvanını gözetiyor, ruhen, manen onlara nezaret ediyor onları eğitiyordu.

Çok yakın bir hastamızın yoğun bakımda ölümle pençeleştiğini arz ederek mübarek dualarını ve himmetlerini istirham ettim.

‘Biz dua ile memuruz. Bizim elimizden başka bir şey gelmez.

Şifayı veren Allah reddetmez inşallah’ buyurdular.

Allah’ın izni ve inayeti ile ve Efendimizin mübarek duaları bereketiyle hastamız kısa bir süre sonra iyileşti Elhamdülillah. ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“İşyerinden çok yakın arkadaşlarımızdan birisinin sanayi sektöründe, fabrikada çalışan abisinin fabrikada çıkan yangında yoğun bakımda yatar bir halde vücudunun birinci dereceden yanık olduğunu öğrenmiştik. Manen yanında ve dualarımızla destek olmak için arkadaşımızın yanına gitmiştik. Evlerine gittiğimizde arkadaşımız üzüntü ve kederinden değil dua etmek, ayakta bile duracak hali yoktu. Hemen aklıma Sultanımı aramak geldi. Aradım, kendilerine olayı anlattım, dua ve himmetlerini istedim. Ağabeyimizin ismini sordular, ardından Mevlam şifa versin, yardımcıları olsun inşallah buyurdular. Sonradan öğrendiğime göre, yanık vak’alarında yaraların iyileşmesi bir yana, pansuman v.s. sürecinde bile ölümcül sonuçlara neden olabiliyormuş. Olayın olduğu gün hemen Sultanımızı aramamız, O’nun dua ve himmetlerini almış olmamız büyük bir nimetti. Derken ağabeyimiz önce yoğun bakımdan çıktı, ardından da Allah’ın izniyle tamamen iyileşti. Efendimizin âli himmeti sadece kendine bağlı ihvanlara değil, tüm muhtaçlara ve ümmete şamil idi. Bu vesileyle bunu anlamıştım.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Bir Mürşidi Kamile bağlanmak arzusu ile adeta yanıp tutuşan bir akrabam vardı. Ben de âcizane bildiklerimi, yolumuzun güzelliklerini, inceliklerini, Yolumuzun Büyüklerini ve Efendimizin güzel hallerini ona anlatıyordum.

Bir gün Kurban Bayramının üçüncü gününde Efendimizin teşrifi ve tüm ihvanın katılımı ile bayramlaşma ve sohbet olacaktı. O günde ve onun öncesinde bu sevdiğim insanın Sultanlar Sultanı Efendimizi görmesini ve adeta O’na ilk görüşte vurulmasını arzu ediyor, bunun için dua ediyordum. Derken Efendimiz geldiler. Güzel bir bayramlaşma ve sohbet oldu. Bayram içinde ayrı bir bayram yaşamıştık. Dualar hatimler yapıldı. Sohbetin ardından musafahaya geçildi, sıra bize geldiğinde biz de mübarek ellerini öptük, hayır dualarını istedik. Getirdiğim kişiye de nazar ettiler. O’nu da Efendimize takdim ettim.

Gönlümden, ‘Efendim bu zatı da talebeniz olarak kabul etmenizi arz ediyorum’ dedim. Mübarek Efendim de ‘Biz dualarımızı yaptık, dilekçelerimizi Ulu Dergâh’a postaladık’ buyurdular. Oradan ayrılırken benimle gelen o zat Efendimden çok etkilendiğini söylemişti.

Aradan bir müddet geçtikten sonra o zat düşünüp taşındığını, Efendime Mürşidi Kamil olarak bağlanmak istediğini, ders almak istediğini söyledi. Çok mutlu olmuştum. Hemen arayıp durumu kendilerine arz ettim. Dua ettiler.

‘Ayrı değiliz, hep yanınızda olduğumuzu düşünün’ buyurdular. Ben ‘Efendim, ben kanaatkâr olamıyorum, ben, bizim sevdiklerimizi ve tanıdıklarımızı da manevi himayenize ve himmetinize dâhil etmenizi istiyorum’ dedim. Efendim ‘Sizi de sizin sevdiklerinizi de…’ diyerek dualar ettiler. Çok mutlu olmuştum. Dünyaların hazinelerini bana verseler o kadar mutlu olmazdım. O ihvanımız Efendimize bağlandı, Allah’ın izni ve inayeti ile nice sırlar ona ayan oldu.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Ders alalı henüz birkaç ay olmuştu. Sohbetlerde Evrad-ı Şerife’nin faziletlerinden bahsediliyordu. O’nu okuma konusunda içimde öyle büyük bir istek oldu ki. Ama ben henüz Kur’an-ı Kerim’i dahi tam okuyamıyordum. Sürekli Allah’a dua ettim. Allah’ın yardımı ve Efendimin himmeti ile ilerlemiş yaşımda çok kısa bir süre içinde hem de başımda Hocam da olmadığı halde Kur’an okumaya başladım. Bu, şüphesiz Allah’ın(C.C.) lutfu, Kur’an’ın mucizesi ve Efendimizin de bir himmetiydi. ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Efendimi görme, O’nun mübarek sohbetinde bulunma isteği beni öylesine sarmıştı ki, bu duygularla Efendim için bir beyit yazdırıldı:

“Bir sebep olsa da evine varsam,

Yanan yüreğimi feyziyle sarsam,

Gönülden gönüle vuslata ersem,”

“Hatimde yanında olsaydım keşke,

Bir hikmet deryası umman içinde.”

Bu beyiti Efendime iletmişler, Efendim de memnun olmuş, dua ettiler. Çok geçmeden hiç de normal şartlarda hesapta yokken mevsim de kış olmasına rağmen bir vesile ile Efendimin yanına gittik. Bizi evinde ağırladı. Vekaleye hatme için gittiğimizde beni yanlarına çağırdılar, bana teveccüh ettiler. Hatimde yanındaydım. Kendilerinden bir isteğim olup olmadığını sordular. Allah’a hamdü senalar olsun. Mevlam ayırmasın Efendimizden.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin sadık ihvanlarından ve ders-hatim hocalarından birisi anlatıyor:

“Biz bilmiyormuşuz. Meğer, Merhum Hafız Özcan Efendimiz(K.S.) bu ihvanı, Hacı Dursun Efendimize (K.S.), Efendimizi de bu ihvana yakmış.

Celali cemal olan Sultanlar Sultanı Hafız Özcan Efendim…

Zaten bir Mürşid-i Kâmilin tebliğ görevini ifası sırasında, en önemli işlerinden birisi, kendisinden sonra görevi devralacak kişinin manevi eğitimi ile hususi olarak ilgilenmektir.

Nakşibendî Şeyhlerinin sünneti seniyyeye ittibaları o darece yüksektir ki, bir kıl kadar şeriatın ahkâmından taviz vermezler. Zerre miktar Rasulullah’ın(SAV) sünnetinden ayrılmazlar. Hayatlarının her anına Kur’an ve Hadis hâkimdir.

İstikamet en büyük düsturlarıdır.

Hayatlarında ve ibadetlerinde hep orta yolu, ölçülü olmayı ilke ve şiar edindiklerinden manevi hallerini gizleyip zahirde halk ile batında Hakk ile olduklarından manevi tasarrufları da çok yüksek bir şümule sahiptir.

Cennet mekân, Terme’nin Gülü, Gönüllerin eşsiz Tabibi, Efendi Babamız Sultanlar Sultanı Hafız Efendimiz de öylece, Hacı Dursun Efendimizi kemal ve cemal zirvelerinin en tepe noktalarına çıkarmışlar.

Yoklukta, teslimiyette, bizlere eşsiz bir örnek bırakmışlar.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin  sevdiği genç ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Üniversitede sınav-vize haftasıydı. Derslerden birinin vize sınavına girememiştim. Daha sonra giremediğim o dersin mazeret sınavı yapılacaktı. Aksilik bu ya, imtihan, benim de ihmalim büyük, mazeret sınavına da giremediğimi öğrendim. Her gün sınavı yapacak Enstitüye gittiğimde bana sınavın ne zaman yapılacağının duyurulacağı söyleniyordu. Bir gün yine böyle konu hakkında bilgi almak için gittiğimde mazeret sınavının yapıldığını öğrenmiştim. Adeta yıkılmıştım o anda. Bu kadar iyi olduğum bir derste hem de günlerini takip ettiğim halde sınavına girememiş olmak çok ağırıma gitmişti. Diğer derslerim de iyi olduğu, ortalamam yüksek olduğu için bu dersin vize sınavına girememiş olmak genel not ortalamamı da düşürecekti.

Dua ettim. Allah’ım bana bir çıkış yolu ihsan et dedim. Sonra Efendimizi aradım, konuyu anlattım. Bana hayırlısı için dua ettiler ve bir duayı etmemi istediler. Efendimin dediklerini yaptıktan sonra, sınavına giremediğim dersin bölüm başkanlığına giderek durumumu mertçe anlattım. Bölümdeki öğretmenler yapılacak bir şeyin olmadığını söylediler. O sırada bölüm başkanı geldi. Durumu ona da intikal ettirdiler. Hemen olaya müdahale ve nüfuz etti. Ben bu çocuğu tanıyorum. Öyle tembel haylaz birisi değil; sınavlarda gözetmen olduğumda bu çocuğu en sonlarda çıkanlardan biri olarak görüyordum. Bu çocuğa mazeret sınavını yapın, ben bu çocuğa inanıyor, güveniyorum, dedi. Bana sınav yaptılar ve çok yüksek bir not almıştım sınavdan. Allah’ın apaçık bir lûtfu ve Efendimizin dua ve himmetleriyle.. Allah’ım ayırmasın inşallah.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi Efendisinin hali, yaşantısı, sohbetleri hakkında şunları aktarıyor:

“Tevazuda adeta toprak gibiydiler. Yokluk bu yolda ne demektir Efendimin haline bakınca talim ediliyordu. Kendileri madden manen nice sırlara vakıfken Allah katında nice büyük mertebelere erişmişken, tevazu ve mahviyetleri eşsiz bir emsaldi bizim için. Her hususta olduğu gibi bu hususta da Sünnete Seniyye’ye ittibaları eşsizdi.

Fazla konuşmazlardı. Mübarek başları önde, boyunları eğri dururlardı. Tam bir huzur halini temsil ederlerdi. Her an Allah’ın huzurunda olduğunun idari ile edeple, haşyetle tevazu ile otururlardı. Asla boş konuşmazlardı. Sükûtları konuşmalarından fazla idi. Ekseriye sohbet meclislerinde orada bulunan başka zevata, hocalara söz verirler, kendileri de hem dinlerler hem de anlatınların dinleyen gönüllere tam olarak raptolunması, nakşolunması için adeta tek tek gönüllerde gezerlerdi.

Ama konuştukları zaman.. Bizim için hayat dururdu sanki.. Susamışların suya kanması gibi olurduk.. Güneşin önünde karların eridiği gibi aşkında erirdik. Sohbet meclislerinde, ihvan Efendi Hazretlerinin huzurunda saatlerce sessiz sedasız beklerdi. Sohbetlerdeki feyiz ile, ilahilerle aşkla gelirlerdi. O kadar insanın, saatlerce yerde oturarak huzurunda bulunması O’nun açık bir himmetiydi. Tıpkı Ashab-ı Kiram Efendilerimizin anlattığı haller sohbet meclislerinde vuku bulurdu.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Efendim sohbetlerinden birinde şunları anlatmıştı;

“Bize görev verildiği zaman Allah’a şöyle dua ettik:

Allah’ım bize tam ve mükemmel ihlâs ver. Bu öyle bir ihlâs olsun ki, katımızda bizim övülmemiz de yerilmemiz de bir olsun. Hani derler ya, rüzgâr esse bile, kayadan bir toprak parçası bir kıymık bile koparamaz ya, aynen öyle de bize öyle bir ihlas ver ki, rüzgarın kayadan parça koparamadığı gibi halkın teveccühü, övgü ya da yergisi, bizden, bizdeki ihlastan bir parça dahi koparamasın. Her halimiz Seninle ve Senin için olsun.”
 

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin sadık bir talebesi anlatıyor:

Muhterem Efendimiz sohbetlerin sonunda musafaha yapıldıktan sonra veya hatmeye başlamadan önce çoğunlukla şöyle dua ederler ihvanına sizler de amin deyin derlerdi.

“Birincisi; Allah’ım günahlarımızı meccanen (karşılıksız olarak)affeyle; bizlere bir daha günah işlettirme.

İkincisi; okullarda, üniversitelerde okuyan yavrularımıza, kardeşlerimize başarılar ihsan eyle; imanla, ihlasla, istikamet üzere hayırlı makam ve mevkilere gelmelerini ve böylece hayırlı hizmetler yapmayı nasip eyle”

Dua ettikten sonra,

“Biz dualarımızı yaptık, dilekçelerimizi Allah’a gönderdik; Mevlam kabul eder, reddetmez inşaallah” buyururlardı.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Mübarek Efendim adaplı davranılması konusunda son derece titizlerdi. Bir keresinde sohbet arasında vekalede bir yemek ikramı olmuştu. Şöyle buyurdular:

“Hadi bakalım, öyle sessiz sedasız adaplı yiyin ki hiç sesiniz çıkmasın”

Efendimiz buyurduktan sonra ihvan da son derece hassas davranır, adaba riayet ederdi.

Sohbette çay içildiği esnada çay kaşıklarının ses çıkarmamasına da son derece dikkat edilirdi.

Sohbette çıkarılan boş ve kötü sesler sohbetteki insicama, intizama, feyiz akışına mani olduğu için uygun bulunmazdı, ihvan da buna son derece titizlikle dikkat ederdi, Efendim de bu halden memnun olurlardı. Öte yandan ihvanın bu derece adaplı davranması Efendimin açık bir teveccühü ve himmetiydi.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Sohbet meclisinde Efendimizin önünde bir bardak su bulunurdu. Efendimiz ara sıra bu sudan içerlerdi. Sohbet bittikten sonra Efendimizin mübarek ağızları ile içtikleri bardaktan içmek ve bakiyesinden şifa niyetine içmek için adeta yarışırdık. Ashabın Peygamber Efendimizin hali ile bereketlenmesi gibi biz de Peygamber Vekili olan Efendimiz ile bereketlenirdik, Allah’ın izni ile manevi yaralarımıza şifa bulurduk. Bir keresinde Efendim teveccüh göstererek önce önlerindeki bardaktan bir yudum alarak bakiyesini benim içmem için uzattılar. Çok memnun ve mutlu olmuştum. Kalpleri hali ve bakışıyla fetheden bir Gönül Tabibi, Gönül Sultanı idi.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi Efendisinin sohbetlerinden birisinde şöyle söylediğini aktarıyor:

“Şu dünya sahrasına bakalım. Her gün nice olaylar oluyor. Güneş her gün doğuyor ve her akşam yeniden batıyor. Günler geceye, geceler gündüze dönderiliyor. Kâinatta büyük bir düzen ve intizam var. Herkese takdir edilen rızıklar tek tek ulaştırılıyor. İnanan inanmayan ayrımı yapılmadan. Hayvan bitki ayırt edilmeden.

Peki ya insan. Bunca nimetler kendisine verilmişken, melekler ona hizmet ederken, hayvanlar, bitkiler, alemler emrine sunulmuşken bütün bunları yapan Rabbinin farkında mı. Günde en azından 24 saatinden yarım saatini onu zikretmeye ayıramıyor. Bu ne büyük kayıptır.

Allah’ın anılmaya elbette ihtiyacı yoktur. Ama her şeyin bir gün hesabının sorulacağı günde bu gaflet uykusundan uyanmak ne acı olur. Bizim zikre, şükre, ibadet ve taate ihtiyacımız var.

Hem Yüce Allah bir ayette ne buyuruyor. Bizim zikrimizden kim bu dünyada yüz çevirirse biz ona bir şeytanı musallat ederiz, o şeytan onu yoldan çıkarır. Allah korusun. Rabbimizi onun layık olduğu şekilde anamayız, zikredemeyiz. Ama en azından şükür sadedinde O’na olan kulluğumuzu izhar etme babında O’nu aşkla, şevkle en güzel şekilde zikretme, niyet dua ve gayretinde olmalıyız. Rabbim muvaffak eylesin inşallah. ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Bir sohbetlerinde Efendimiz şunları anlattı.

“Çocuklarınızı okutun. İlim sahibi olun. Aile halkınızın ilim sahibi olmasını sağlayın.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Efendim bir sohbetlerinde şu hususları aktardı:

“Tasavvuf yolunun gelişmesinin belli bazı sebepleri var. Tasavvuf hal ehli ihvanlarla, ilmiyle amil âlimlerle ve cömert zenginlerle ilerler ve gelişir.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Efendim bir sohbetlerinde şunları kaydetti.

“Birisi eğer Allah yolunda, Peygamberin sünnetine uyma yolunda olduğunu söylüyor ve bu yolda azim ve gayret gösteriyorsa bu kişinin bu hali en büyük sermayedir. Vuslat yolunda nice sırlara ulaşan nice yollar kat edenler hep sünnete ittibalarındaki hassasiyet, özen ve gayretleri sayesinde bu manevi nimetlere kavuşmuşlar. Her halleri ile Peygamber Efendimiz (SAV)’in mübarek sünnetine uyma gayreti içinde olmuşlar. Onun için kim sünneti seniyye yolunda olduğunu söylüyorsa ondan keramet umulmaz. Zaten bir ömrü sünneti seniyyeye ittiba ile istikamet üzere geçirmek kerametin en büyüklerindendir.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvan olan hocalarından birisi Efendimizin huzurunda şunu anlatmıştı:

“Efendim, yıllarca İstanbul’un yoğun trafiğinde taksi kullanmıştır. Yıllar öncesinden beri kendisini tanıyorum Defalarca beraber yolculuklar yaptık. Neredeyse hiç aracın kornasına basmamıştır. Trafikteyken kızdığı veya öfkelendiği yahut halinde bir farklılık oluştuğuna şahit olmadım. Son derece sabırlıydılar.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Efendimiz anlattılar;

“Çarşıdan ekmek alınca en sevdiğim şey eve gelinceye kadar o ekmekleri yolda gördüğüm çocuklara eşe dosta dağıtarak bölüp parçalayarak dağıtmaktı.Böylece eve gelinceye kadar aldığım ekmekten birazı bitmiş olurdu.”

Dağıtmak.. vermek.. paylaşmak.. infak etmek.. O’nun için eşsiz bir zevkti.

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Kiralık bir ev arıyorduk, merkezi bir yerde ve işe yakın olması ihtiyacı vardı. Efendimin himmetiyle evi tuttuk. Çok hayır ve bereket gördük. Ev harabe gibiydi. Ön ve arka cephelerine, mutfak balkonuna ev sahibi pimapen yaptırdı. Arka balkon ayrı bir oda olmuştu.

Eski tip bacalı sistem güvenli olmayan kombi vardı. Orta holdeydi. Ev sahibi onu da değiştirdi. Son model kombiyi balkona taktırdı.  Böylesine merkezi bir yerde üstelik olabilecek en ucuz-uygun meblağa evi kiraladık. Evden işe yürüyerek on dakikada gidilebiliyordu. Efendim dua ettiler, bizzat ilgilendiler, çok himmet ettiler. Gündelik işlerimizle bile ilgilenirdi.,Hatta doğalgazın takılma safhasında, fiyat araştırması yaparken bir tanıdığını bizzat aradı, bize yönlendirmişti, gelişmelerden haberdar etmemi istiyordu.  Efendimin himmetiyle çok hayır ve bereket gördük.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Efendim sohbet meclislerinde çocuklara ayrı bir önem verirdi. Onları yanına çağırır, isimlerini sorar, onlara teveccüh eder, başlarını okşar, onlarla sohbet eder, onlara dua ederdi. Bir keresinde sohbet meclisine gelen çocuklardan birisi ile sohbet ettikten sonra çocuk Efendime mübarek takkelerinin biraz kaydığını söyledi. Mübarek Efendim o çocuğu ikna edene kadar takkelerini o çocuğun istediği şekilde düzelttiler. ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi Efendisinin mübarek hali ile ilgili şunları aktarıyor:

“Muhterem Efendim herkesin anlayış ve idrakine göre konuşurlardı. Muhatabının yaşına, konumuna, eğitim durumuna, ilmine ve sair her türlü faktörünü dikkate alarak herkesin anlayış seviyesine uygun olarak onlarla iletişim kurarlardı. Çocukla çocuk olurlar. Yaşlı ihvanlarla onların anlayacağı şekilde yaklaşırlardı.

Sohbetlerinde âlimlere hocalara özel ehemmiyet verirler, saygı ve ikramda bulunurlardı. Kendilerinden çok onları konuştururlardı. Bir mevzu bahis olduğunda aramızda hocalarımız, hafızlarımız, âlimlerimiz var diyerek onları nazara verirler, kendilerini ikinci planda tutarak tevazu gösterirlerdi.

Her ihvanı ile olan işini, tek iş gibi, sadece o ihvan ve onun işi varmış gibi bütün yönleriyle bir bütün olarak ele alırlardı. Bir mesele olduğunda konuyu çözümlemek için en ince detaylarına kadar ayrıntılı olarak meseleye nüfuz eder, öylece mütalaa eder hüküm verirlerdi.

Kendisinden yaşça küçük olanlara bile abi dediği olurdu.

İlim sahiplerine veya diğer değer verdiği kimselere konumuna göre bey diyerek hitap ederler, son derece nazik davranırlardı. Bir üniversite öğrencisine bile bey diye hitap ederlerdi.

Âlimlere hocam diye hitap ederlerdi. Böylelikle tevazu ve yokluk taliminde topraktan farksız olduklarını ortaya koydukları gibi aynı zamanda ihvanın birbirlerine ve diğer kimselere karşı nasıl adaplı davranması gerektiğini öğrenmiş oluyordu.

Karşısındaki kimseye ondan daha nazik davranan ve saygı gösteren, değer veren ve bunu hissettiren çevremde Efendimden daha iyisini görmedim. Her hali ve hareketiyle Peygamber Efendimizin(SAV)sünnetini ortaya koyuyor ve insanlara model oluyorlardı.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Mübarek Efendim sohbet meclislerinde ekseriye kendisinden çok meclisteki hocalara söz verir onları konuştururdu. Adeta bir sempozyumda oturumu idare edern moderatör gibi her bir konuşmacıyı takdim eder, ona süre verir, sunumunu yapmasını isterdi.  Sohbetler bu şekilde kısa kısa sunumlar şeklinde farklı hocalarımızın sunumu ile devam ederdi. Aralarda belki birkaç ekleme veya vurgulama yaparlar, sonra sözü bir başka konuşmacıya verirlerdi.

Efendimizin sohbet meclisinin en önemli vazgeçilmezlerinden birisi beyit okunmasıydı. Sohbet meclisinde her bir hocanın sunumlarının arasında Kelamı Kibarlardan okuturlardı. Bu tasavvuf sohbetinin gönüllere daha etkili bir biçimde yer etmesi için aralarda beyitler okunurdu. Bu beyitlerde, Allah aşkından, Peygamber Sevgisinden, Yolumuzdan, Yolumuzun Büyüğü olan Hak Dostlarından ve onların yaşantısından ve sözlerinden bahsedilirdi.  Her bir beyit hikmet incisi olup sohbet meclisinin feyzini arttıran, kalpleri coşturan, ruhlara huzur veren güzel sesli ihvanların ilahi aşk terennümleridir. Efendimizin sohbet meclislerinde okunmasını sevdikleri ve istedikleri beyitlerden ikisi:

“- Ta Gönülden Sana Selam Efendim

Alimler Dünyada Cevher Taşırlar” ilahileriydi.

Bir diğer önemli husus da sohbette ihvana çay ikramı yapılmasıydı. Gerçekten çay ikramı sohbetin muhabbetin neşenin artmasına neden olan güzel bir olgudur. Efendimiz çayını açık ve limonlu içerlerdi, diğer Efendilerimiz gibi. Onlarca ihvan çay içer, ama çay kaşığı sesi, şıngırtısı neredeyse hiç duyulmazdı. Hak Dostlarından birisi buyurmuş ki, çaysız sohbet muhabbet, aysız gece gibi.

Efendimiz buyurdu ki, yolumuzda muhabbet sohbet iledir.  Sohbetlere devam etmek yolumuzun düsturlarındandır. Bu meclis tasavvuf bahçesi olduğuna göre, sohbetin ikramları da tasavvuf sohbeti olmalı. Burada tasavvufa özgü sohbet yapınız. Muhabbet feyiz bunda.

Hak Dostları buyurmuşlar ki, ben ne buldumsa bu sohbet meclislerinde buldum.”                

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Sohbetlerde, hatimlerde şişeler halinde sular olurdu. Hatim başlamadan önce şişelerin kapakları açılır, hatim sonunda suya okunan dualar, zikirler üflenir, sonra şişelerin kapakları kapatılırdı. Hastası, hastalığı olanlar için Allah’ın izniyle çok güzel bir şifa vesilesiydi bu okunmuş sular. Allah’ın izniyle, Efendimin mübarek duaları bereketiyle nice insan şifa buluyordu.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

 “Kurum yazılı ve mülakat sınavını Allah’ın izni ve Efendimin dua ve himmetleri bereketiyle kazanmıştım.Yazılı sınavım öncesinde bana,

“Allah’ın değişmez bir kanunu vardır. Bu kanununda değişiklik göremezsin. Başarmak istiyorsan gayretini sürekli, düzgün ve sağlam yap. İyi çalış. Ondan sonra da ipini sağlam bağla. Tevekkülünü Allah’a yap, istediğini ondan iste” buyurdular.

Yazılı ve mülakat sınavını kazanıp işe başladığımda, yanında çalıştığım üst düzey bir yönetici bir gün bizzat kendi elleriyle bana çay yaptılar, odasında şeker kalmadığını fark edince başka odadan şeker bulup bana ikram ettiler.

Efendim:

“Bizim sürekli yanınızda olduğumuzu düşünün ve hissedin” buyururlardı.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Efendim sohbetlerinde şu hususları vurgulardı:

“Sohbete gelmeden önce, dersinizi yapmadan önce, hatime başlamadan önce adeta boş bir kap gibi olun. Adamın birinin karnı acıkmış, yemek almak üzere gelmiş, ama uzattığı kap hem kirli, hem hem tepeleme dolu. O adama yemek verir mi aşçı. Bu sohbet meclisinden ne alacaksınız. İlahi ikramlar. Peki getirdiğiniz kap temiz değil ise ve dolu ise size ne verilsin. O kap kalbinizdir. Kalbinizi Haktan gayri şeylerden arındırın, temizleyin. Kalbinize gelen masivayı hemen atın. Şeytandan bir vesvese geldiğinde Allah’a sığının.”
 

Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi efendisinin bir sohbette şöyle dediğini anlatıyor:

Efendi Hazretleri bir sohbetlerinde şunlardan bahsettiler;

“Sohbet meclislerinde bir ihvan çok büyük bir dikkatle dinlemelidir. Sohbet meclisleri esasen soru sorma meclisleri değil cevap bulma meclisleridir. Gönlünüzü kurun, o hal üzere dinleyin Şeyhinizin sohbetini. Sohbette anlatılanlar, içinizdeki o halinize uyarsa, bu, sizin için Efendinizin size bir himmetidir, Efendiniz size teveccüh etmiştir, uymazsa bu da bir hikmettir, Efendiniz size nasihat etmiştir. ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Kayseri’deki bir sahra sohbeti öncesiydi.İhvan ağabeylerimizden birisi Efendimize hitaben,

– Efendim siz de beyit yazar mısınız? buyurdu.

Efendim de,

-Daha önce yazmadım, ama denerim, buyurdular.

O gece Efendimi pek uyku tutmamış ve şu beyiti yazmış Efendim:

Diyar diyar gezer oldum,

Çok şeyleri sezer oldum,

Şiir beyit bilmez idim,

Kağıt kalem yazar oldum.

Allah Allah zikrederim,

Bundan başka nedir derdim,

Mevla aşkı olsun yeter,

Her şeyimi verir oldum.

Duysam bir yerde ihvan var,

Görmek için içim yanar,

İhvanıma muhabbetten,

Tutuşuben yanar oldum.

Derdim derinlerden derin,

Aşkınla ben sabrederim,

İçimden ağlasam bile,

Ben halimi gizler oldum.

Düşündükçe senin cemalin,

Nur oluyor dilde kelamın,

Nüzulünden füyüzatın,

Lal oluben susar oldum.

Derman ararsan derde,

Gözyaşı dök seherlerde,

Güller açsa dikenlerde,

Anın sırrın vermez oldum.

Bacalardan duman tüter,

Hacı Dursun açma yeter,

Herkes bir şey bilse bile,

Ben sırrımı gizler oldum.  ”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Hacı Dursun Efendimiz son derece nazik ve kibar idiler. O’nun huzurunda edepli ve sessiz olunmasından da son derece memnun ve mutlu olurlardı.Merhum Büyüklerimizin neredeyse sohbetlerinde hiç konuşmadıklarını, konuşmalarını manen- sükuti olarak yaptıklarını belirtirlerdi. Bir sohbetlerinde Merhum Hafız Hakkı Ürgübi (K.S.) Efendimiz ile olan bir anılarını bizimle paylaştılar.

Hafız Hakkı Efendimiz (K.S.) Hacı Dursun Efendimizi ve yanındakileri Sivas’ta huzuruna kabul ettikten nereden geldiklerini sormuş. İstanbul’dan geldiklerini söylemişler. Hafız Hakkı Efendimiz murakabeye dalmışlar. Efendim buyuruyor ki, bizde öyle bir hal vardı ki, edepten nefes bile almıyorduk adeta, kalp atışlarımızın sesini duyuyorduk. Bir müddet öylece kalıp hiçbir şey söylemeden beklemişler. Ardından mübarek başlarını kaldırıp yeniden nereden geldiklerini söylemişler. Onlar da aynı cevabı vermişler. Efendi sohbet etmiyormuş madden ama, manen herkeste öyle bir hal olmuş ki, herkes dolmuş, gözlerinde yaşlar, herkes sessiz sessiz ağlıyor.

Hafız Hakkı Efendimiz tekrar murakabeye dalıp sonra mübarek başlarını kaldırıp, ‘İstanbul’dan geliyorsunuz, çayımız hazır değil, çorbamız da henüz pişmedi, sizin acil bir işiniz var, beklemeden hemen İstanbul’a dönmeniz gerekiyor’ buyurmuşlar.

Hacı Dursun Efendimiz anlatımlarının bu kısmında buyurdular ki,

‘Gerçekten de hemen İstanbul’a döndük. Acil bir işimiz vardı ve birbirine zincirleme bağlı birden çok konu vardı, Elhamdülillah onları halletmiş olduk’ Anladım ki, Mübarek Efendilerimizin sohbeti sükuti idi. Hatta İhramcızade Efendimiz buyurmuşlar ki, “Sükûtumuzdan anlamayan, sohbetimizden anlamaz.” Bu yolda feyiz, nur, hisse almak isteyen talip için ne alacağını bilmek önemli. Zira ne alacağını almak istediğini bilen için adap hayati bir öneme sahiptir. Efendimiz devamla buyurdular ki; “Hafız Hakkı Efendimizin huzurundayız; ama heyecandan ve edepten neredeyse nefes bile almıyoruz tam olarak, dikkatle alıyoruz, kalp atışlarımızın sesini duyuyoruz. ”Merhum Hafız Özcan Efendimiz sıkça buyururlardı: “Bir lahzası anın bin yıl ömre bedeldir.”

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

Efendim bir sohbetinde şunları anlattı.

“İmamı Azama Caferi Sadık Hazretleri sormuşlar.

– Ya Numan(İmamı Azam) akıl nedir?

Cevap vermiş İmamı Azam Hazretleri:

– Akıl iyi ile kötüyü ayırt eden melekedir.

Caferi Sadık Hazretleri mukabele etmişler:

– Ya Numan onu at da yapıyor. Önüne koyduğun şeye göre neyin iyi neyin kötü olduğunu anlıyor.

Akıl odur ki, iyi ile daha iyiyi ayırt edendir.

(…)

Kardeşlerim asla bela okumayın, zira bela söze müekkeldir.

Ağızdan çıktığı anda geri dönüşü yoktur, yaydan fırlayan ok gibi gider hedefi vurur, eğer muhatabına ulaşmazsa, yer gök kapalı olduğundan gidecek yer bulamaz, geri sahibine döner.

Dua edecekseniz, hayır dua edin, hidayet dileyin.

(…)

İbni Abbas (R.A.)’tan rivayetle Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisi Şerifelerinde beş duanın özellikle kabul olduğunu bildirmişlerdir:

1-Karşılığını alıncaya kadar mazlumun duası,

2-Evine dönünceye kadar hacının duası,

3-Cihaddan dönünceye kadar mücahidin duası,

4-Sağlığına kavuşuncaya kadar hastanın duası,

5-Kardeşin kardeşine gıyabında ettiği dua.

Rasullah Efendimiz  (SAV) devamla şöyle buyurmuşlardır:

Bunların içinde en çabuk kabul olan dua da kardeşin kardeşine gıyabında ettiği duadır.

Kardeşlerim, her gün ihvanlarımıza ettiğimiz dualar Rasulullah Efendimizin (SAV) Hadisi Şeriflerinde belirttikleri kardeşin kardeşe gıyabında ettiği duadır. “

 
Hacı Dursun Efendi Hazretleri (K.S.)’nin ihvanlarından birisi anlatıyor:

“Efendim zor bir anımızda ne yapmamız gerektiğini sorduğumuzda, dua ve himmet istediğimizde şöyle derdi:

“(…) Bizi yanınızda düşünün.Niyetinizi kurun.7 ayetel kürsiyi okuyun, sonra bunu önünüze, arkanıza, sağınıza, solunuza, yukarıya, aşağıya, ve cemi etrafınıza üfleyin.”

Bundan dolayı nice ihvanın nice müşkülü hallolmuştur Allah’ın izni ve Efendimizin himmeti ile.Üniversitede okuyan bir genç ihvan kötülüklerden korunma hususunda tavsiye istediğinde bu tavsiyeyi uyguladığında çok bereket görmüştür. Askere zor bir yere görevlendirilen bir ihvanımız hakeza bunu uyguladığında çok hayır görmüş, komutanın her emrine en önde koşar olmuştur. Nice sınavlara girecek talebeler bu dualar ve tavsiyelere uymakla başarılı olmuş makam ve mevki sahibi olmuşlardır. Yuvasında eşi ile huzursuzluk yaşayanlar, boşanmanın eşiğine gelenler, borcu olanlar, sıkıntı ve meşakkat içinde bulunanlar hep aynı reçeteyi uygulamıştır. Burada aslolan sıdk itikat ve teslimeyettir. Efendim öyle buyurdular. ”