Hz. Peygamber’in (s.a.v.) İslâm’ı tebliğ süreci, onun sabır, metanet ve kararlılıkla dolu mücadelesinin en önemli örneklerinden birini teşkil eder. Mekke döneminde, Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden gördüğü baskı ve dışlanmaya rağmen, Hz. Muhammed (s.a.v.) mesajını farklı kabilelere ulaştırmak için çaba göstermiştir. Bu bağlamda, Ukkaz panayırında Benî Ka’b kabilesiyle yaşadığı karşılaşma, onun tebliğ yönteminin ve karşılaştığı zorlukların anlaşılması açısından dikkat çekicidir. Bu olay, Hz. Peygamber’in hem bireysel hem de toplumsal düzeyde karşılaştığı tepkileri, aynı zamanda İslâm’a davet sürecindeki ilahi desteği gözler önüne seren tarihi bir hadisedir. 

Abdurrahman el-Amiri kavminin yaşlılarından naklen şöyle anlatıyor: “Rasûlullah bize geldi. Ukkaz panayırındaydık. “Sizler kimlerdensiniz?” diye sordu. Biz de Benî Amir b. Sa’sa’dan olduğumuzu söyledik. Bunun üzerine “Siz hangi Benî Âmir’densiniz?” dedi. Biz de “Benî Kâb b. Rebia’danız” dedik. Rasûl-ü Ekrem “Sizin içinizde, size sığınan bir kimseyi koruyabilir misiniz?” diye sordu. Cevap olarak dedik ki: “Biz kuvvetliyiz, koruruz. Hiç kimse bizim ateşimizde ısınmaz (hiç kimse bize yaklaşamaz).”

Rasûl-ü Ekrem, bunun üzerine “Ben Allah’ın Rasûlü’yüm. Eğer size gelirsem Rabbimin risaletini tebliğ etmem için bana yardımcı olurmusunuz? Beni korur musunuz? Herhangi birinize hoşuna gitmeyeceği bir teklifte bulunmayacağım” dedi. Onlar da Hz. Peygamber’e “Sen Kureyş’in hangi kabilesindensin?” diye sordular. Rasûl-ü Ekrem “Benî Abdulmuttalib’tenim” dedi. Onlar “Benî Abdimenaf seni nasıl karşılar?” dediler. Rasûl-ü Ekrem “Beni ilk yalanlayan ve kovan onlar oldu” dedi. Bunun üzerine Benî Âmir kabilesi “Biz seni kovmayız, lâkin iman da etmeyiz. Sen Rabbinin risaletini tebliğ edinceye kadar seni koruruz” dediler.

Rasûl-ü Ekrem onların yanında konakladı. Onlarla alışveriş yaptı. Bu esnada Bucre b. Kays el-Kuşeyrî adlı kişi onlara geldi ve “Şu yanınızda gördüğüm ve tanımadığım kişi kimdir?” diye sordu. Onlar da “Bu, Kureyş’ten Muhammed b. Abdullah’tır” dediler. Bucre “Onunla sizin ne işiniz var? diye sordu. Onlar “Bu zat iddia ettiğine göre peygamberdir. Rabbinin emrini tebliğe fırsat bulmak için bizim kendisini korumamızı istiyor” dediler. Bucre “Siz ona ne cevap verdiniz?” diye sordu. Onlar “Ona hoş geldin, safa geldin, seni memleketimize götürürüz. Kendimizi hangi şeylerden korursak seni de onlardan koruruz” dedik. Bucre “Bu panayır ehlinden hiçbir kimseyi bilmem ki buradan sizin götürdüğünüzden daha şerli bir şeyi memleketine götürmüş olsun” dedi ve ilave etti: “Siz insanların hepsiyle savaşmaya başladınız bile! Arapların hepsi bir yaydan size ok atacaktır. Bu zatın kavmi kendisini daha iyi tanır. Eğer ondan bir hayr görseydiler onunla diğer insanlarla nasılsalar öyle olurlardı. Siz bir kavmin sefihini, kavminin kovduğunu, yalanladığı birini mi götürmek istiyor, onu bağrınıza basıyor, ona yardım ediyorsunuz? Sizin görüşünüz ne de kötüdür?” Sonra Rasûlullah’a yönelip şunları söyledi: “Kalk, kavmine git! Andolsun eğer kavmimin yanında olmasaydın senin boynunu vururdum.” Rasûlullah devesine doğru gitti ve deveye bindi. Bucre denilen habis, Rasûlullah’ın devesinin böğrüne vurdu. Deve sıçradı ve Rasûl-ü Ekrem’i düşürdü. O anda Benî Âmir’in yanında Dubbâa binti Amir b. Kurt adlı bir hanım vardı. Rasûlullah’a Mekke’de iman eden hanımlardan biriydi. O sırada kavmini ziyarete gelmişti. O kadın “Ey Âmir oğulları! Aranızda Allah’ın Rasûlü’ne bir hakaret reva görülürken içinizde peygamberi bundan koruyacak kimse yok mu?” dedi. Böylece amcazadelerinden üç kişi kalktı, Bucre’ye küfrettiler. İki kişi de ona yardım etti. Hz. Peygamber’in taraftarı kişilerin her biri ötekilerden bir kişiyi yere yıktı. Göğüslerinin üzerine oturup yüzlerine yumruklar indirdiler. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem “Ey Allah’ım! Şu bana yardım eden üç kişiye bereket ver ve şu karşı gelen kişilere de lânet et!” diye dua etti. O üç kişi Müslüman oldular ve şehid olarak Rablerine kavuştular. Diğer kişiler de helâk oldular. (Kandehlevî, M. Y. (2014). Hayâtü’s Sahâbe: Hz. Muhammed ve Ashabının Yaşadığı İslam Hayatı (A. Arslan, Çev.; Cilt 1, s. 102). Merve Yayınları.)

Benî Ka’b kabilesiyle Hz. Peygamber arasındaki bu karşılaşma, İslâm’ın erken dönemlerinde tebliğ sürecinin zorluklarını ve aynı zamanda ilahi yardımın varlığını açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sabırlı ve kararlı duruşu, onun peygamberlik misyonuna olan bağlılığını ve Allah’a olan güvenini yansıtmaktadır. Benî Ka’b kabilesinin bir kısmının ona destek olma taahhüdünde bulunması, İslâm’ın farklı topluluklar arasında yankı bulmaya başladığını gösterirken, Bucre gibi kimselerin sert tepkileri, dönemin toplumsal direncini ve önyargılarını gözler önüne sermektedir. Dubbâa binti Amir’in cesur müdahalesi ve sonrasında üç kişinin Hz. Peygamber’i korumak için harekete geçmesi, İslâm’ın bireylerde oluşturduğu manevi etkiyi ve sadakati açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber’in bu olayda yaptığı dua, ilahi adaletin tecellisi açısından önemlidir; zira dua neticesinde hak yolunda olanlar mükâfatlandırılmış, karşı çıkanlar ise helâk olmuştur. Bu olay, İslâm’ın tebliğ sürecinde karşılaşılan zorlukların, sabır ve ilahi destekle aşılabileceğini gösteren güçlü bir örnektir.